“Niçin Bazı Anne Babalar Çocuklarına Daha İyi Söz Dinletebiliyor?” başlıklı yazımız oldukça ilgi çekti. Ancak gelen yorumlardan bazıları “İyi de nasıl “sakin” olacağız?” sorusunu içeriyordu. Bu yazıda, bu konuyu ele alacağım.
“Sakin” anne babaların özellikleri arasında çocuklarının herhangi bir davranışına çok abartılı yanıt vermeme; durumları tek tek değerlendirme; soru sorma; kuralları değerler üzerinden tanımlama; duygularını uygun şekilde ifade ve kontrol etme; tutarlı olma; karşılıksız sevgi sunma; model olma ve çözüm becerileri üretebilmeyi saymıştık.
Bu özellikler ile ilgili gelen bazı yorumlarda, hayatın zorlukları içerisinde bu özellikleri göstermenin ne kadar zor olduğu vurgulanıyordu. O zaman, “sakin” insanların özelliklerine bakalım ve “hayatın zorlukları” içinde bu özelliklerin nasıl işlev gördüğünü anlamaya çalışalım.
“Sakin” insanlar kendi duygularını tanımlayabilirler. Ancak, bunu devamlı ve aktif olarak yapmazlar; yani devamlı kendilerini mercek altında tutmazlar. Kaygıyı kontrol edebilirler. Sadece kendi duygularını değil, diğer insanların duygularını da tanıyabildikleri için, yakın ilişkileri sürdürebilmek için şart olan “pazarlık” becerileri vardır. İyi sosyal ilişkiler kurmaları, ortamlarını zenginleştirir ve gerek duydukları zamanda yardım almalarını sağlar. Amaca odaklanabilirler ve bunun için kısa süreli hazlardan vazgeçebilirler. Bu özellik hedeflerine ulaşmalarını kolaylaştırır.
“Sakin” insanlar iyimserliklerini korurlar. Bu iyimserlikleri, kendilerini kandırmalarından kaynaklanmaz. Kötümserliğin en önemli nedenlerinden birisi, öğrenilmiş çaresizliktir. Çaresizliği öğrenmiş olan kişiler, olayları kontrol edemeyeceklerine, yaptıkları hiçbir şeyin gidişi değiştiremeyeceğine inanırlar. Oysa kendi yaptıklarının etkili olduğuna inanan insanlar, ellerinden geleni yapmaya, hatalardan ders çıkarmaya ve bu derslere göre yeni planlar yapmaya ve uygulamaya devam ederler. Bu, aynı zamanda hataların ve olumsuzlukların büyük felaketler olarak görülmesinin önüne geçer.
“Sakin” insanlar dinlemeyi bilirler. İnsanlara karşı peşin hükümlü değillerdir. Sağlıklı bir merak gösterirler, insanlarla ilgilenirler, onlara sorular sorarlar. Sadece kendilerini anlatmakla yetinmezler. Yeni bilgiye ve öğrenmeye açıktırlar.
“Sakin” insanların değerleri vardır. Bu değerler, onların zorlu durumlarda savrulmasını engeller. Böylece, sadece dürtülerine, o andaki duruma veya çevrelerindeki insanlara göre hareket etmeyerek, tutarlı davranmayı başarabilirler. Kişisel sorumlulukları kabul ederek, kişinin kendi (ve daha da iyisi başkalarının hayatında) olumlu değişiklikler yapmaya çalışırlar. Benim “sakin” olarak tanımladığım insanlar, kendi güçlü yanlarını kullanmayı bilirler; zayıf yanlarını ise kabul ederler ve mümkünse geliştirmeye çalışırlar. Güçlü yanlarını sadece kendileri için değil, aileleri, toplumları vs için de kullanırlar. Bu durumda, kişi, kendi değerlerine göre yaşadığı ve bu değerlere göre kurallar koyduğu için, kuralları uygulamakta, model olmakta güçlük çekmez.
Evet. Bu sadece bizim toplumumuzda görülen bir durum değilse de bizde oldukça belirgin olarak göze çarpmakta. Şiddeti içselleştirmemizin nedeni, devamlı şiddet olayları ile iç içe yaşamamız ve toplumun hemen her kesiminde, o kesim için “öteki, düşman” olarak görülen gruplara karşı şiddetin kabul edilebilir bir durum olarak kabul edilmesidir. Ne yazık ki, şiddet olaylarına toplumun yaklaşımı, bu olayların toptan reddi değil, şiddeti kimin, kime karşı uyguladığına göre değişmektedir. Ülkemizde uzun yıllardan beri devam eden şiddet ortamı, ölümün yüceleştirilmesi, ölme ve öldürmenin, şiddetin, “kahramanlık” veya “örf ve adetlerin, toplumun, grubun korunması için gerekli bir davranış” haline gelmesi şiddetin bireyler tarafından içselleştirilmesine neden olmaktadır.
Çocuklarınıza yönelik pratik önerilere gelirsek:
- Olayları genelleştirmeyin (bu çocuk devamlı yaramazlık yapıyor), felaketleştirmeyin (bu seneki notlara bakılırsa bizim oğlan kesin okuyamaz, serseri olur).
- Sadece negatiflere odaklanmayın.
- Yorum yapmadan önce soru sorun (ne oldu, ne hissettin, arkadaşın ne yaptı, kimseyle konuştun mu, daha önceden böyle bir şey olmuş muydu, vs).
- Duyguları asla değersizleştirmeyin (ne var bunda korkacak?) ve aşağılamayın (erkekler böyle şeylere üzülmez). Çocuğunuzun duygusunu fark edin (korkmuş görünüyorsun), kabul edin (hepimiz bazen korkarız). Duyguları kabul etmek, sonrasındaki davranışları kabul etmek anlamına gelmez (kardeşine kızdığını anlıyorum, ama ona vurman doğru değil).
- Mükemmel olmak ve devamlı süper hissetmek zorunda değilsiniz! İşte kötü bir gün geçirmiş iseniz, bununla ilgili duygularınızı ifade etmek, ilişkisiz ufak bir olaydan dolayı çocuğunuza bağırıp çağırmaktan çok daha olumlu bir davranıştır.
- Değerler üzerinden kural koyun ve uygulayın. Örneğin çocuğunuz bir arkadaşına vurduğu zaman harçlığından keserseniz, bu belli bir para karşılığında insanlara vurulabileceği anlamına gelir! Uygun yaptırım, özür dileme ve arkadaşına yardımcı olmaktır.
- Çözüme odaklanın. Çözüm bulabilmek için, öncelikle sorunu analiz etmek gerekir. Bunun için yorum yapmadan önce soru sormalısınız. Herhangi bir sorunda, çocuğunuza hazır reçeteler sunmayın. Onun da çözüm önerileri getirmesini isteyin. Olası çözüm yöntemi üzerinde fikir birliğine vardıktan sonra, bunu uygulayın ve değerlendirin. Eğer istediğiniz sonucu alamazsanız, bu durumda ümitsizliğe düşmeyin, suçlamayın, nerelerde sorun olduğunu değerlendirin ve tekrar harekete geçin.
- İkinci şans tanımak, görmezden gelmek veya kurallara uymamak anlamına gelmez. Eğer çocuğunuz bir kuralı çiğnediyse, bu durumda önceden belirlediğiniz davranış neyse bunu uygulayın. Görmezden gelmek (kardeşine vurdun, bu sefer bir şey demiyorum, ama bir daha ki sefere ceza alırsın), kuralı anlamsızlaştırır. Bunun yerine yapılması gereken kuralı uygulamak (arkadaşının eşyasını kırdığın için önce ona harçlığından yenisini almalısın), sonra bir fırsat daha vermek gerekir (ama bunu yaptıktan sonra yine arkadaşının evine gidebilirsin).
Prof. Dr. Özgür Öner
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi, Psikoterapist