Türkiye’de şiddet babadan oğula, mağduriyet anneden kıza geçen bir şey mi?
Evet. Biyolojik olarak erkekler testosteron hormonu dolayısıyla saldırganlığa daha yatkındır. Bu durumu çocuk büyütme şekilleri, toplumun kabul ettiği kurallar da arttırmaktadır. Ayrıca, nesiller arasında geçiş gösteren davranışlar ve özellikler bulunmaktadır. Bu özellikler hem genetik hem de çevresel olarak geçmektedir. Örnek verirsek, saldırganlığa aşırı yatkın, psikopatik özellikler gösteren bir baba, çocuklarına bu yatkınlığı genetik olarak geçirmektedir. Bunun yanı sıra çocuklarına sert fiziksel cezalar vererek onları travmaya uğratmakta, annelerini döverek, onlara kötü örnek olmaktadır. Anne, kendi özellikleri ve sıklıkla yetersiz eğitimi nedeniyle çocuklarını koruyamamakta, bazen de babanın davranışlarını mazur görmektedir. Bu davranışlara maruz kalan kız çocukları, çözümü erken evlilikte bulmakta, ne yazık ki bu evlilikler de sıklıkla olumsuz sonuçlanarak süreç tekrarlanmaktadır.
Ergenlerde şiddet neden artıyor?
Ergenlerde şiddetin gerçekten arttığına yönelik bir algı olmakla birlikte, bu konuda kapsamlı bir bilimsel veri bulunmamaktadır. 2006 yılında TBMM’de bu konu ile ilgili bir araştırma komisyonu kurulmuş ve ayrıntılı bir çalışma yapılmıştı. Bu tarz çalışmaların tekrar edilmesi gerçekten ergenlerde şiddetin artıp artmadığını ortaya koyacaktır.
Gençleri şiddete yönelten etkenler nelerdir?
Gençleri şiddete yönelten etkenler bireysel, ailesel ve toplumsal boyutlarda ele alınabilir. Bireysel nedenler arasında bazı psikiyatrik sorunlar, dürtüsel davranışlar, sorun çözme becerilerindeki eksiklik, zihinsel gelişme gerilikleri, madde ve alkol kullanımı, istismara ve şiddete uğrama sayılabilir. Ailesel nedenler arasında parçalanmış aileler, fakirlik, düşük eğitim, kalabalık aileler, aile içi şiddet, anne ve babadaki psikiyatrik sorunlar yer alır. Toplumsal nedenler arasında, toplumda şiddetin normal görülmesi, desteklenmesi, yaygın olması, adalet duygusunun sarsılması ve bireylerin kendi adaletlerini dağıtma çabaları, sosyal destek eksikliği, şiddetin engellenememesi, toplumdaki kanaat önderlerinin şiddeti özendiren tavır ve açıklamaları, silahlara ve uyuşturucu maddelere ulaşmanın kolaylığı sayılabilir.
Şiddeti toplum olarak içselleştirdik mi?
Evet. Bu sadece bizim toplumumuzda görülen bir durum değilse de bizde oldukça belirgin olarak göze çarpmakta. Şiddeti içselleştirmemizin nedeni, devamlı şiddet olayları ile iç içe yaşamamız ve toplumun hemen her kesiminde, o kesim için “öteki, düşman” olarak görülen gruplara karşı şiddetin kabul edilebilir bir durum olarak kabul edilmesidir. Ne yazık ki, şiddet olaylarına toplumun yaklaşımı, bu olayların toptan reddi değil, şiddeti kimin, kime karşı uyguladığına göre değişmektedir. Ülkemizde uzun yıllardan beri devam eden şiddet ortamı, ölümün yüceleştirilmesi, ölme ve öldürmenin, şiddetin, “kahramanlık” veya “örf ve adetlerin, toplumun, grubun korunması için gerekli bir davranış” haline gelmesi şiddetin bireyler tarafından içselleştirilmesine neden olmaktadır.
Ergenlerin, gençlerin içindeki şiddet duygusunun önüne nasıl geçebiliriz?
Şiddet bir davranıştır ve kabul edilmemelidir. Şiddete neden olan duygular ise korku veya öfke olabilir. Birçok şiddet olayında ise belirgin bir duygu değil, sadece çıkar sağlama veya korkutma amacı bulunmaktadır. Bu nedenle, şiddeti ergenlerde normal olarak görülen bir “duygu” gibi kabul etmemek gerekir. Şiddet davranışının önüne geçmenin yolları ise; ergenlerin alternatif sorun çözme becerileri kazanması; şiddetin her zaman cezalandırılan ve hiçbir zaman özendirilmeyen ve hoş görülmeyen bir davranış haline gelmesi; bireysel, ailesel ve toplumsal risk faktörlerinin ele alınması gerekmektedir. Bireysel bağlamda kontrol sağlanması için ergenlerde anne babanın, öğretmenlerin ve ergeni etkileyebilecek rol modellerinin (sanatçılar, sporcular, politikacılar, vs) uygun bir şekilde yol göstermeye devam etmesi gerekmektedir. İlginç bir bulgu olarak Türkiye’de yapılan çalışmalar, lise öğrencisi kız çocuklarının daha çok evde şiddete uğradığını göstermektedir.
Okullarda şiddet artıyor, bunun nedenleri nedir?
Yukarıda belirttiğim gibi, bu konuda yeterli veri bulunmamaktadır. Ancak, böyle bir durum varsa, toplumun içinde bulunduğu genel durum içerisinde şaşırtıcı olmayacaktır.
Yalnızca ergen ve gençlerde değil, çocuklar da şiddete meyilli. Sizin gözlemleriniz nedir, en küçük kaç yaşında şiddet kullanan çocuklarla karşılaşıyorsunuz ve bunun etkenleri neler?
Çok küçük çocuklarda (2 yaş) belirgin şiddet davranışlarına yol açabilir. Aslında, insanların en çok şiddet davranışı gösterdikleri dönem erken çocukluk dönemidir. Bu nedenle, 3-4 yaşındaki çocukların şiddet eğilimi mutlak şekilde kontrol altına alınmalıdır ve görmezden gelinmemelidir. Bu dönemde şiddet davranışının görmezden gelinmesi ve işe yaraması davranışı pekiştirecek ve kuvvetlendirecektir. Aynı şekilde, okul öncesi eğitimde de şiddet davranışları uygun şekilde ele alınmalı ve sınırlandırılmalıdır. Bunun yapılmadığı durumda, şiddet, işe yarayan bir davranış olarak yaygınlaşmakta ve daha önce şiddet göstermeyen çocuklara da bulaşmaktadır.
Küçük çocuklardaki şiddet davranışlarının nedenleri arasında dürtü kontrolündeki sorunlar, bu davranışı gözlemleme ve öğrenme, kendisi veya kardeşlerinin/yakınlarının şiddete uğraması, şiddet davranışının işe yaraması sayılabilir.
Şiddet eğilimini ebeveynler nasıl anlar ve ne gibi tedbirler almak lazım?
Şiddet normal şartlarda açıkça gözlemlenebilecek bir davranıştır. Şiddet asla hoş görülmemeli ve görmezden gelinmemelidir. Ebeveynler, şiddet davranışlarının ne zaman ortaya çıktığını, bu davranışları azaltıp arttıran nedenleri, davranışın sonucunda ne olduğunu inceleyerek tedbirler belirlemelidir. Tekrarlayan şiddet davranışlarında gerekirse profesyonel yardım almakta gecikmemelidir.
Gençler şiddete en fazla nerede maruz kalıyor?
Liseli erkekler en çok okul ve arkadaş ortamlarında, liseli kızlar ise en çok ev ortamında şiddete maruz kalmaktadır.
Evde yaşanan şiddet ergenlik yaşındaki gençlere nasıl yansıyor? Şiddeti normalleştiriyorlar mı?
Genellikle aile içi şiddet, hem anneyi hem de çocukları kapsamaktadır. Şiddete maruz kalma hem şiddeti normalleştirmekte hem de şiddete uğrayan bireylerin kendi hayatlarında şiddet uygulamasına neden olmaktadır. Bu gençler, şiddetin normalleştiği sosyal ve arkadaş ortamlarını tercih etmektedir. Bu durum, şiddet sarmalını beslemektedir.
Dizilerin, filmlerin etkisi nedir bu şiddetin artmasında?
Bu konu tartışmalı olmakla birlikte, diziler, filmler, bilgisayar oyunlarının en azından bazı gençlerde şiddet davranışlarını arttırmakta olduğunu göstermektedir. Bunun nedeni, şiddete karşı duyarsızlaşma, şiddetin özendirilmesi ve cezasız kalması, şiddet uygulayan “kahramanların” empoze edilmesi olarak gösterilmektedir.
Ailelerin çocuklarını yetiştirme tutumlarının şiddetin artmasında rolü nedir?
Aileler çocuklarına ve diğerlerine şiddet uygulayarak, şiddeti normalleştirerek, şiddeti destekleyerek (TV haberlerinde vs “eline sağlık”, “az bile”, “hepsini geberteceksin bunların”, “senin elin armut mu topluyor”, “önce sen vur”), şiddeti görmezden gelerek, çocuklarını aşağılayarak (“kız gibi davranma”), onların duygularını kabul etmeyerek (“erkek adam ağlamaz”), şiddet içeren adetleri onaylayarak (“kızını dövmeyen dizini döver”), “kadının belinden sopayı eksik etmeyeceksin”) şiddetin artmasında rol oynamaktadır.
Şiddet dili de başka bir sorun, bu konuda tespitleriniz nelerdir?
Yukarıda buna biraz değindim. Aslında aileler tarafından olan söylemler toplumun geniş kesimleri tarafından da devam ettiriliyor.
Ebeveynler ne yapmalı?
Modelleme, çocuğun özgüvenini ve yeterlilik hislerini arttırma, duyguları anlama, şiddetin nedenleri anlama ve bunlara yönelik çözümler geliştirme, alternatif çözüm yollarını ve sorun çözme becerilerini öğretme, sorunların başa çıkılamayacak hale geldiği durumlarda profesyonel yardım alma.
Prof. Dr. Özgür Öner
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi, Psikoterapist
Bunlar da İlginizi Çekebilir