PISA sonuçları aslında medyada yer alandan çok daha ayrıntılı bilgiler içeriyor. PISA değerlendirmesinde hem üst hem de alt performans gösteren çocukların oranları ve genel ortalamalar var. Ayrıca çok ayrıntılı birçok analiz yer alıyor.
Sonuçları özetlersek:
Türkiye’de fen, matematik ve okuma alanlarında başarı düşük. Çok iyi performans gösterenlerin oranı da çok düşük; hele birkaç alanda çok iyi olanlar parmakla sayılacak kadar az. Bu durum, ülkemizin geleceği açısından ciddi bir soruna işaret ediyor. Üst düzey bilimsel üretim yapacak insan kaynağını yetiştirmekte zorlanacağımız anlaşılıyor. Tersine, öğrencilerin üçte birinde bütün alanlarda ciddi yetersizlik var. Yani okuduklarını iyi anlayamıyor, tam sayılarla işlem yapamıyor ve basit bir deneyin amacını anlayamıyorlar. Öğrencilerin dörtte biri matematikte en düşük işlem düzeyinin de altında (OECD %9, AB %7.5). Okumada, 15 yaşındaki öğrencilerin %13’ü bir metin içerisinde açıkça ifade edilmiş, karmaşık olmayan, yönlendirildiği bir bilgiyi bulamıyor, bildikleri bir konudaki bir metinin ana fikrini bulamıyor (OECD ortalaması %6.5). Bu, çok ciddi bir durumdur.
Eğitime öğrenci başına OECD ülkeleri arasında en az para harcayan ülkelerden birisiyiz. Genel ekonomik büyüklüğümüz ise eğitime yansımıyor. Öğrencilerimiz fen kulüplerine vs katılıyor ve mühendis olmak istiyorlar, ancak bu durum fen başarılarına yansımıyor. Sosyoekonomik durum başarıyı etkiliyor, ancak durumu nispeten iyi olanların da başarısı yüksek değil. . Avustralya, Kanada, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Almanya, İrlanda, Kore, Japonya, Litvanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovenya ve Birleşik Krallık’ta toplumun en fakir çeyreğinde yer alan öğrencilerin ortalama fen başarısı bizde en üst ve avantajlı çeyrekte yer alan öğrencilerin başarısından daha iyi görünüyor.
Bize benzeyen başka ülkeler de var; Meksika bunlardan en öne çıkanı. OECD dışındaki ülkeleri de alırsak, okuma düzeyi olarak Bulgaristan, Uruguay, Romanya, BAE, Kosta Rika, Kolombiya, Karadağ, Katar gibi ülkelerle benzer bir düzeyde yer alıyoruz. Son 3 yıl içerisindeki performans değişimimiz de hiç iyi görünmüyor.
Ayrıntıları aşağıda özetledim:
Fende üst performans, öğrencinin fenle ilgili bilgi ve becerilerini kendi başına, önceden karşılaşmadığı durumlar da dahil olmak üzere birçok durumda kullanabilmesi anlamına geliyor. Alt performans ise öğrencinin temel bilgileri kullanarak uygun açıklamayı bulabilme, verileri yorumlayabilme ve basit bir deneydeki ana soruyu saptama becerilerini gösterememesi anlamına geliyor.
Okumada alt performans, bir metinin ana fikrini anlama, düşük seviye yorumlar yapabilme, metindeki tek özellikle ilgili karşılaştırmalar yapabilme becerilerinin olmaması anlamına geliyor. Üst performans ise metin içindeki anlamlı ve derinde yer alan bilgileri bulabilmeyi, kritik değerlendirme ve hipotez geliştirmeyi, içeriği tanıdık olmayan bir metini anlayabilmeyi ve yorumlayabilmeyi içeriyor.
Matematikte sınır, tam sayılarla basit formüller kullanabilme ve basit yorumlar yapabilme olarak belirlenmiş (türk lirasını dolara çevirme, iki farklı yolu karşılaştırabilme gibi). Üst performans ise karmaşık sorulara farklı modeller geliştirebilme becerisi, gelişmiş yargılama ve soyutlama, sonuçları yorumlayabilme gerektiriyor.
Türkiye’de değerlendirilen öğrencilerin %1.6’sı okuma, matematik veya fen alanlarının en az birinde üst performans grubunda saptanmış. Üst düzeydeki öğrencilerin oranı çok kötü bir performansa işaret ediyor, çünkü ortalama olarak bizim altımızda yer alan Katar, Trinidad Tobago, Gürcistan, Karadağ, Brezilya, Lübnan gibi ülkelerde üst performans gösteren çocukların oranı daha yüksek. Yani, ülkemizde üst düzeyde bilimsel performans gösterecek çok az sayıda öğrenci yetişiyor. İzlanda, İsrail, Malta gibi ülkelerin ortalama puanları bizden iyi olmakla birlikte çok yukarılarda değil, ancak bu ülkelerde üst performans gösteren öğrencilerin oranı sırasıyla 13.2, 13.9 ve 15.3; yani birçok üst düzey ve ümit vaat eden öğrencileri var. OECD üst düzey öğrenci ortalaması da %15 civarında.
Fen değerlendirmesine bakarsak, en üst seviye olan 6. seviyede performans gösteren öğrencilerin oranı %0 (sıfır), 5.seviyede olanların oranı ise %0.3 (binde 3). 5 ve 6. seviyede olan öğrencilerimizin oranı 2012’de ise %1.8 olarak saptanmış. Fende seviye 2 ve altında olan öğrencilerin oranı %44.5. Ortalamalar dikkatle incelendiğinde, ne yazık ki, Japonya’da ortalama fen başarısı gösteren bir öğrencinin Türkiye’de oldukça üst düzey bir öğrenci olacağını görüyoruz. Tersine, bizde en iyi %5 içerisinde yer alan bir öğrenci OECD ülkelerinin büyük çoğunluğunda sadece vasat bir performans göstermiş oluyor.
Okuma başarısında da benzer bir durum var: , en üst seviye olan 6. seviyede performans gösteren öğrencilerin oranı %0(sıfır), 5.seviyede olanların oranı ise %0.6 (binde 6). Okuma seviyesi 2 ve altında olan öğrencilerin oranı %40. OECD ülkelerinden sadece Meksika bizden kötü. Türkiye’de en iyi okuyan %5 içerisinde yer alan bir öğrenci, Yunanistan, Meksika, Şili, Slovak Cumhuriyeti, Litvanya dışındaki hiç bir OECD ülkesinde en iyi %25’e bile giremiyor.
Matematikte, en üst 6. seviyede performans gösteren öğrencilerin oranı %0.1 (binde bir), 5.seviyede olanların oranı ise %1. Matematik seviyesi 2 ve altında olan öğrencilerin oranı %51.4. Yine Meksika ile birlikte OECD ülkeleri içinde en alt iki sırayı paylaşıyoruz.
Bu arada, en üst ve en alt sosyoekonomik düzeyler arasında en belirgin fark olan OECD ülkelerinden olan Meksika’dan sonra en alt sıradayız. Buna karşın, en üst ve en alt sosyoekonomik çeyreklerdeki öğrenciler arasındaki fen başarısı farkı en az Türkiye ve İzlanda’da. Ancak, İzlanda başarılı, biz ise değiliz. Yani, İzlanda sosyoekonomik durumu kötü olanlara da iyi eğitim veriyor, biz ise sosyoekonomik durumu iyi olanlara da kötü eğitim veriyoruz gibi görünüyor. Avustralya, Kanada, Danimarka, Estonya, Finlandiya, Almanya, İrlanda, Kore, Japonya, Litvanya, Hollanda, Yeni Zelanda, Norveç, Polonya, Portekiz, Slovenya ve Birleşik Krallık’ta toplumun en fakir çeyreğinde yer alan öğrencilerin ortalama fen başarısı bizde en üst ve avantajlı çeyrekte yer alan öğrencilerin başarısından daha iyi görünüyor. Uluslararası bir indeks ile değerlendirildiğinde Türkiye’deki öğrencilerin üçte ikiye yakını en dezavantajlı sosyoekonomik durumda yer alıyor, bu OECD ülkeleri arasında çok yüksek bir oran. Norveç’te ise bu oran sadece %3.
İlk, orta ve lise öğretimi sırasında Türkiye’nin öğrenci başına toplam harcaması 32.752 dolar olarak belirtilmiş. Bu OECD ülkelerinde Meksika’dan sonra en düşük sayı.
Her 3 alanda da üst düzey performans gösteren öğrencilerin oranı ülkemizde sadece %0.1 (binde bir). OECD ülkelerinde elde edilen ortalama %3.7. Aksine, her üç alanda da başarısız olanların oranı Türkiye’de %31.2; OECD ortalaması ise %13. Yani, çok parlak öğrencilerimiz çok az, öğrencilerin üçte biri ise her alanda ciddi şekilde başarısız.
Diğer bir ilginç istatistik ise ülkenin gelirine göre başarının değerlendirilmesi. Bu analizlere göre, Türkiye OECD ülkelerinde sadece Lüksemburg ve Meksika’dan daha iyi. Yani sorun sadece ülkemizin gelir düzeyi ile ilişkili değil. Diğer ülkeleri ele aldığımız zaman ise Cezayir, Brezilya, Dominik Cumhuriyeti, Lübnan, Trinidad Tobago, Tunus, Birleşik Arap Emirliği’nden daha iyi durumda olduğumuz görülüyor. Ülkenin ekonomik büyüklüğü göz önüne alındığı zaman fende en başarılı olan 5 ülke Vietnam, Estonya, Japonya, Tayvan ve Finlandiya olarak ortaya çıkıyor. Tabii, ülkenin ekonomik büyüklüğü ile eğitime harcanan kaynaklar da her zaman aynı oranda değil.
Bu arada bir “fen kulübüne” katılım oranı ülkemizde %21.7 olarak belirtilmiş, bu OECD ortalaması olan %8.3 oranının ciddi olarak üstünde. Ancak bu kulüp katılımının fen başarısına hiçbir şekilde dönüşmediğini görüyoruz. Yine OECD ülkeleri arasında öğrencilerimizin bildirimine göre doğal olayları bilgisayarda en fazla simüle eden, ekoloji organizasyonlarının web sitelerini en çok ziyaret eden ve bilim, ekoloji gibi konulardaki haberleri ve blogları en fazla takip eden ülkeyiz!! Öğrencilerimizin doğru bilgi verdiğini kabul edersek bu veri aslında fen ve bilim ile ilgili olduklarını ancak bunu başarıya çeviremediklerini ve yeterli eğitim almadıklarını düşündürüyor.
İlginç bir bulgu da fen başarısı ile fen ve mühendislikle ilgili bir meslek isteme oranı arasındaki ilişki. Kariyer olarak fen ve mühendislikle ilgili bir meslek isteme oranının en yüksek olduğu OECD ülkelerinden olan Türkiye %17.1, Şili %17.8 ve Meksika %18.3 aynı zamanda fen başarısının en düşük olduğu ülkeler arasında. Türkiye’de fen bilgi ve beceri seviyesi düşük olan öğrencilerde bile bu oran %12 civarında. Bu eğilim OECD üyesi olmayan ülkelerde de benzer; örneğin fen bilgi ve becerisinde son sırada yer alan Dominik Cumhuriyeti fen ve mühendislikle ilgili bir meslek isteme oranın %21.5 ile en yüksek olduğu ülke. Yani, bir ülkedeki öğrencilerin fen bilgisi ve becerisi ne kadar düşükse o kadar yüksek oranda mühendis olmayı istiyorlar gibi görünüyor!
Prof. Dr. Özgür Öner
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi, Psikoterapist