Steel ve Konig’in Zamansal Motivasyon Teorisi’nin (2006) esas formülü yukarıda yer alıyor. Bu formülü açıklayalım.
Herhangi bir kararın n sayıda olası sonucu olduğunu düşünelim. Bu n sonucun k kadarı olumlu olsun. İlk terimin payı, 1’den k’ye kadar olan olumlu sonuç olasılıklarından bireyin beklediği fayda miktarını ve her bir faydanın algılanan değerini gösteriyor. Payda ise, bu olumlu sonuç olasılıklarının her biri için şu an ile ödülün elde edileceği zaman arasındaki süre (T-t) ve kişinin beklemeye olan hassasiyetini belirliyor. Yani ödülün geleceği süre ne kadar uzun ve kişinin beklemeye olan hassasiyeti o kadar fazla ise birey için o davranışın ödül değeri o kadar düşüyor.
İkinci terim ise olumsuz sonuç olasılıkları ile ilgili. n-k kadar olası sonucun olumsuz olduğu bir durumda, olumsuz sonuçların bedeli ve algılanan zarar payı, gecikme ile ilgili değişkenler ise paydayı oluşturuyor. İkinci terim her zaman negatif değerde, dolayısı ile ilk terimin büyüklüğünü azaltıyor. Davranışın toplam değerini iki terimin toplamı veriyor. İki davranış arasında seçim yaparken ise değeri (utility) büyük olanı seçiyoruz.
Peki, bu ne anlama geliyor?
İlk olarak, bir davranıştan her bireyin beklediği fayda aynı değil. Yani, zengin birisi için piyangodan 5000 lira çıkması ile fakir bir insan için aynı durum farklı değerde.
İkinci olarak, kazançlar ve kayıplar farklı değerlendiriliyor. İnsanlar kaybetmeye karşı daha duyarlılar. Dolayısı ile kimse kazanma veya kaybetme oranlarının aynı olduğu durumlarda riske girmeyi tercih etmiyor. Genelde 1’e 3 gelecek durumlarda ancak riski göze alıyorlar.
Üçüncüsü, ödülün değeri, ödülün beklendiği zaman geciktikçe düşüyor.
Son olarak, insanların beklemeye tahammülleri aynı değil. Bazı insanlar bekledikleri zaman çok daha çabuk bir şekilde kendilerini kötü hissediyorlar dolayısıyla da uzun vadedeki büyük ödül yerine kısa vadedeki küçük ödülü almayı tercih ediyorlar.
Bütün bunlar ile ertelemenin ilişkisi nedir?
Yapılan çalışmalar, erteleme ile en yakından ilişkili iki faktör olduğunu gösteriyor.
Birincisi, ertelenen işin/görevin doğası (sıkıcılık, yenilik, zorluk gibi).
İkincisi ise bireysel özellikler: Beklenti (örneğin kişinin görevi yapıp yapamayacağına, ne kadar sıkılacağına dair beklentileri), öznel değer (örneğin başarılı olma ihtiyacı, görevden kaçma) ve gecikme (gecikmeye tahammülsüzlük, zaman farkı dürtüsellik gibi).
Erteleme sorunu yaşayan bireyler, önlerindeki görevi yapmayı gerçekten isterler ve kafalarında bununla ilgili plan yaparlar. Ancak, görev zamanı yaklaştıkça, araya daha önemli, daha değerli görünen aktiviteler girmeye başlar. Birey mantıksız bir şekilde görevi erteler ve son güne bırakır. Son anda sıkışarak ve büyük zorlukla görevi bitirir veya bitirmeye çalışır.
Örneğin öğrenciler için proje ödevini yapmak itici bir durumdur çünkü ödev sıkıcıdır ve bu olumsuz sonuçla birey ödevi yapmaya başlar başlamaz karşılaşır (T-t=0). Ödül ise çok daha ileridedir, not sene sonunda belli olabilir ve notun kişinin hayatındaki etkileri ise çok daha geç ortaya çıkar (T-t büyük).
Formüle dönersek, sene başında eğlenceli aktivitenin değeri (utility) daha yüksektir, çünkü ödül yakındır ve olumsuz sonuçlar uzaktır. Bütün öğrenciler için, ödevin son günü yaklaştıkça olumsuz sonuç da yaklaştığı için formülün ikinci terimindeki negatif değer artar; sosyal aktivitenin/eğlencenin olumlu değeri aynı kalsa bile toplam değer düşer. Öte yandan tersine ödev günü yaklaşınca ödevi yapmanın pozitif değeri artar ve ödevin değeri eğlencenin değerini geçtiği anda öğrenci çalışmaya başlar.
O zaman ertelemeyi azaltmak için formüldeki değişkenleri değerlendirmek ve bunlara müdahale etmek gerekiyor. Eğer ödevin sıkıcılığını azaltabilirsem, öğrencinin başarı beklentisi ve isteği artarsa, kendisini daha yeterli hissederse, beklemeye tahammülü daha çok olursa, dürtüselliği azalırsa, çeldirici eğlenceli aktivitelere ulaşım zorlaşırsa erteleme azalacaktır.
Prof. Dr. Özgür Öner
Çocuk ve Ergen Psikiyatristi, Psikoterapist