İnsanların kaybetme korkusu kazanma isteklerinden daha fazladır.
Özellikle belirsiz durumlarda çoğu kişi elindekini tutmayı ve korumayı daha iyi bir alternatif için risk almaya tercih eder. Bu temel insan özelliği kendisini ekonomik tercihlerden duygusal seçimlere kadar gösterir.
Konum veya ilişkiye yapılan yatırım ne kadar yüksekse, alternatifler çok daha iyi görünmüyorsa, başarı beklentisi düşük algılanıyorsa, çoğu insan değişiklik yapmaktan kaçınır. Bu tutum, bazen gereksiz riskleri engellese de, bazı durumlarda bireyin içinde bulunduğu çok da olumlu olmayan bir konumdan çıkışını zorlaştırır veya imkânsız hale getirir.
Hayatın akışında belirsizlik her zaman vardır. Beynimiz belirsizliği mümkün olduğunca azaltmaya, dünyada bir düzen bulmaya çalışır. Beyin, bir düzen bulduğuna inandığı zaman bu modele bazen olması gerekenden çok daha sıkı bir şekilde sarılır, içinde bulunduğu durumun olumsuzluğuna dair belirtileri bazen göremez, bazen de görse bile doğru yorumlayamaz.
Bir çok durumda birey statükoyu devam ettirmek için, “Kimin evliliği mutlu ki”, “Bunu bulamayan da çok” gibi geçerli açıklamalar üretir. Bazı zamanlarda riskleri abartır ve olası sonuçları başa çıkılamayan felaketler olarak görmeye başlar. Örnek verecek olursak “Ayrılırsam bütün çevrem beni terk eder”, “Herkes benimle ilgili çok kötü şeyler düşünür, yalnız kalırım”, “Ben bu zorluklarla asla başa çıkamam” gibi düşünceler geliştirir. Bu insanlar beklentilerini devamlı düşürür ve yaşadıkları yeni duruma çeşitli açıklamalar yaparak uyum sağlamaya çalışır.
Oysa, olabildiğince gerçekçi bir hesaba dayanan uygun riskler alınmalıdır. Herkes, kendisine göre makul istekleri uygun üslupla istemelidir ve eğer karşısındaki onu ikna edemiyorsa ısrarcı olmalıdır.
Her şeye rağmen uygun şekilde ifade edilen makul istekler karşılanmıyorsa, eldekini kaybetme korkusuyla bu ilişkiyi ve durumu aynı şekilde sürdürmek, asıl ve gerçek “kaybetme” anlamına gelecektir, çünkü kaybolan bireyin kendisi, hayalleri ve geleceği olacaktır.
Bunlar da İlginizi Çekebilir