İnsanlar sadece doymak için yemek yemezler. Gönüllülerde yapılan çalışmalar, yeterli kaloriyi içeren sıvılar verilen veya sonda ile mideden direk besleme yapılan insanların yemek yeme isteklerinin kaybolmadığını göstermektedir. İnsanlar için yemenin bir doyum veren “hedonik” etkisi bulunmaktadır. Sık sık diyet yapan insanların kilo vermekte zorlanmaları hatta diyetlerinin sonucunda kilo almalarının nedenlerinden birisi de bu hedonik yemedir.
Aşırı kısıtlayıcı ve kalori olarak yeterli olsa bile zevk olarak yeterli olmayan yiyecekleri yiyenler, özellikle de diyet kurallarını bozdukları zaman, kontrollerini kaybetme eğilimindedirler.
“Doyma” hissi de obezitesi olanlar tarafından yanlış değerlendirilmektedir.
Normalde sağlıklı bir doyma hissinden sonra kişinin kalkıp hafif bir egzersiz yapabilecek durumda olması gerekir. Oysa obezitesi olan insanlarda doyma hissinin olması için “şişme”leri, rahatsız olacak hale gelmeleri gerekir. Bu durum, daha fazla yemek yemelerine yol açar. Doyma hissi için, obezitesi olan bireyler, genelde gün içerisinde aldıkları kaloriyi gerçeğin yüzde elli altında tahmin ederler, yani aslında ne yediklerini çok iyi takip edemezler. Bu nedenle, ne yediğinin farkında olmak, kontrol etmek için ilk ve en önemli adım sayılabilir.
Yemek yemenin doğal olarak bir “değeri” vardır. Bu değer, aç kaldığımız zaman artar, tok olduğumuzda azalır. Diyet yaptığımız zaman burada beklediğimiz ödül sağlıklı olmak, güzel olmak, beğenilmek gibi durumlardır. Aslında bunların değeri, yemek yemekten daha fazladır, ama hedefler “uzakta”dır. Her pazartesi diyete başlayanlar, genelde sabah kahvaltısında ve öğle yemeğinde az yemeyi başarırlar. Ancak akşama kadar çok acıkırlar ki, yemeğin ödül değeri çok fazla artar ve bu ödül “yakında”dır. Bu durumda, uzaktaki büyük ödülün değeri, yakındaki ödülün yanında o kadar da büyük görünmemeye başlar! Ancak, eğer kişi hastalanmışsa veya kilo vermezse çok yakında ciddi sıkıntıları olacağını biliyorsa, o zaman bu hedef yakınlaşır ve değeri büyür.
Bazı kişilerin uzaktaki amaçlara odaklanma ve kendisini kontrol etme becerisi daha yüksektir. Bu insanlar, yakındaki ödülden daha az etkilenirler.
Yemek, bazı kişiler için bir sorun çözme biçimi halini almıştır. Bu kişiler stres altında olduklarında, kendilerini üzgün hissettiklerinde, kaygılı olduklarında yemek yerler. Yemeğin ödüllendirici doğası, kısa bir süre için kendilerini iyi hissetmelerine yol açar, ama bunun hemen arkasından yoğun pişmanlık ve suçluluk duyguları gelir. Bu duyguları takiben, yarın yeni bir diyete başlama kararı alınır, ancak aynı yöntemle yine aynı sonuca varılır. Diğer bazı bireyler ise aşırı yeme ataklarını kusarak veya müshil benzeri ilaçlar alarak düzeltmeye çalışır. Tabii, bu yeme davranışlarının tedavisi gerekebilir.
Yemekle ilgili sorun yaşayan bireyler, yemeye aşırı odaklanırlar. Diyet, bu aşırı odaklanmayı arttırır. Tekrarlayan başarısız diyet girişimleri, kişinin kendisi ve yemek ile ilgili düşüncelerini de değiştirir. Bireyde kilo veremeyeceği düşüncesi, iradesiz olduğu inancı yerleşebilir. Bu durum, diyet sırasında en ufak bir sorun yaşadığı zaman aşırı yemeye yol açar. Kişi bir dilim pizza yedikten sonra, “nasıl olsa diyetim bozuldu, nasıl olsa ben yapamıyorum” düşüncelerine kapılır ve bütün pizzayı yer! Bundan sonra da yukarı da belirttiğim pişmanlık ve suçluluk hisleri gelir.
Bütün bunlar birleştirildiği zaman, kilo sorunu olanların öncelikle alıştıkları “doyma” hissinden vazgeçmeleri, sofradan daha hafif kalkmayı öğrenmeleri gerekir.
Psikolojik sorunları halletmek için yemek yemeyi bırakmak, bu sorunları daha gerçekçi şekillerde aşmanın yollarını bulmak daha sağlıklı bir yol olacaktır.
Yemeğin “değerini” çok arttırmadan, yani kendini çok aç bırakmadan ve yemekten zevk aldığı şeyleri tamamen kısıtlamadan beslenmelerini sürdürenlerin, uzun vadede sağlıklı bir şekilde beslenmeyi başarmaları daha kolaydır.
Bütün bunları yapabilmek için, öncelikle kişinin ne yediğini, kaç kalori aldığını, hangi durumlarda kontrolünü kaybettiğini bilmesi gereklidir.