Terör saldırıları (ve aslında terör amaçlı birçok saldırı) diğer şiddet şekilleri gibi insanlarda psikolojik tepkilere neden olur. Terör saldırılarının özelliği, hem çocuğun içinde bulunduğu toplumu veya grubu özel olarak hedef alması ve bu şekilde toplumun düzenini bozması, hem de rastgele şiddet uygulayarak fiziki zarar vermesidir (Pine ve ark., 2005). Terör saldırıları kitlesel kaygı, korku ve panik yaratmayı, bireylerde ve toplumda çaresizlik ve ümitsizlik duygularını arttırmayı, idareyi yetersiz duruma düşürmeyi, bireylerden ve kurumlardan uygunsuz yanıtlar (şüphelenilen kişilere karşı aşırı şiddet kullanımı gibi) ortaya çıkarmayı hedefler (Alexander ve Klein 2005).
Terör olaylarının çocuklar üzerindeki etkisi dört prensip üzerinden değerlendirilmelidir.
- Birinci prensip olarak, çocuklar da yetişkinler gibi travmatik olayın şiddetine göre yanıt verirler. Temel güveni tehdit eden (örneğin ebeveynin öldüğü), çocuğun vücuduna ve bütünlüğüne zarar veren (işkence, tecavüz veya bunlarla tehdit edilmek) olaylar ve ayrımın farkına varabilecek yaş ve bilişsel düzeydeki çocuklar için insan eliyle travmaya uğruyor olmanın ayrımına varmak (BU ÇOK ÖNEMLİ, ÖZELLİKLE DE BİR GRUBA ÜYE OLDUĞUNUZ İÇİN BU DURUMUN BAŞINIZA GELDİĞİNİ ANLAMAK), çocuk tarafından daha ağır tepkiler verilmesine neden olur. Medya maruziyeti ve çocuğun öznel risk algısı önemlidir.
- İkinci prensip, terör saldırılarının etkisinin gelişimsel düzeyle ilişkili oluşudur. Küçük çocuklar bilişsel kapasitelerinin yeterli olmaması nedeniyle tüm psikolojik etkileri göstermeyebilirken, ergenler olayı bütün korkunçluğu ile anlayabilir. Çocuklar sosyal atıfta bulunma yoluyla tepkilerini ebeveynlerinin tepkilerine göre ayarlar.
- Üçüncü prensip olarak, çocukların deneyimleri ve bunların sonuçları aile, arkadaşlar ve okul sistemi tarafından etkilenir. Burada en önemli faktör, bu sistemler içerisinde çocuğun kurduğu ilişkilerin kalitesidir. Yani, çocuğun daha az etkilenmesi için ailesi, okul ve arkadaş grubu tarafından desteklenmesi şarttır.
- Dördüncü prensip ise, çocukların yanıtlarında bireysel farklılıklar olmasıdır. Travma öncesinde daha iyi işlev gösteren çocukların, travma ile başa çıkmak için kullanabilecekleri daha fazla kaynakları vardır. Bu yüzden daha az etkilenebilirler. Travmadan önce zaten psikolojik olarak daha hassas olan çocuklarda ise daha fazla etki ortaya çıkabilir.
Travmaya “Direnç” Kavramı ve Direnci Arttırmak : Ne Yapmalısınız?
Aşağıda belirtilen teorik şema temelinde ailelerin yapması gerekenler belirginleşiyor :
- Olumlu, tutarlı ve sakin tutum gösterme, aşırı tepkiler vermeme, aşırı koruyucu olmama
- Sorulduğunda olayları açıklayabilecek bir bağlam oluşturma
- Başta okul olmak üzere rutinleri sürdürebilme
- Sosyal desteğin devamını sağlamak
Direnç terimi birçok fenomeni kapsar : Üstüste gelen risklere karşı iyi bir uyum göstermek, bir felaket veya ciddi yoksunluktan sonra eski durumuna dönmek ve travma sonrası gelişme, tekrar organize olabilme gibi. Bireysel uyum, kişinin o andaki işlevsellik düzeyi, uyum kapasitesi, güçlü ve zayıf yönleri ile o anda karşı karşıya olduğu zorluğun doğası tarafından belirlenir. Toplum veya sistem ölçeğinde ise direnç, travma yaratan olay sonrasında, etkin bir şekilde, olayın etkilerine dayanma, absorbe etme, yeniden organize olma ve iyileşmeyi içerir (Masten ve Narayan 2012).
Direnci arttıran koruyucu faktörler farklı boyutlarda ele alınabilir.
Bireysel koruyucu faktörler arasında :
- Olumsuz koşullarda bile fırsatları fark edebilme,
- Zeki olma,
- Gelişmiş problem çözme ve duygusal başa çıkma becerileri,
- Yaşıtlar ve yetişkinlerle iyi sosyal ilişkiler kurabilme,
- Kişinin güçlü ve zayıf yönlerinin farkında olması,
- Diğer kişilerle empati yapabilme,
- İç kontrol odağı (kişinin çabalarının bir fark yaratacağına inanması),
- Mizah duygusu,
- Olumlu benlik algısı, öz yeterlilik,
- Esnek düşünebilme becerisi,
- Fiziksel aktivite
- Dini inançlar yer alır (Chrisman ve Dougherty 2014).
Ailesel koruyucu faktörler ise ailenin genel tutumunun olumlu olması, iyi ebeveyn-çocuk ilişkileri, eşler arasındaki uyumu içerir. Çocuklar travmatik olayı değerlendirirken ve anlamlandırırken ebeveynlerini referans olarak alırlar; ebeveynler çocuklar için bir süzgeç rolü görürler. Küçük çocukları koruyabilecek güçlü bir aile bağının varlığı, çocuğa olayı açıklamak ve anlamasını sağlamak, güven vermek, bakım sunmak için çok önemlidir. Ebeveynde ortaya çıkan travmaya bağlı sorunlar, ailede olumsuz iletişim şekilleri, aşırı koruyuculuk, çocuğun bakım veren kişi haline gelmesi gibi faktörler çocukların kısa ve uzun dönemdeki uyumunu güçleştirir. Ebeveynin olumlu veya olumsuz aşırı duygusal tepkileri çocuğun uyarılmışlık düzeyini uygunsuz bir şekilde arttırabilir. Savaş ve terör gibi travmalarda, bireysel travmalardan farklı olarak, çocuğun ailesinin de travmadan direk olarak etkilenme riski daha yüksektir; bu nedenle bu tarz travmalar sonrası ailenin korucuyu davranışları ortaya koyması zorlaşabilmektedir (Chrisman ve Dougherty 2014). Çocuklarda bakım veren kişilerden ayrılmanın olumsuz etkisi, travmanın direk olumsuz etkilerinden çok daha şiddetli olabilir.
Travmatik yaşantılar sonrasında çocukların biran önce okula dönmesi çok önemlidir.
Okul :
- Çocuğun rutin hayatının tekrar oluşturulması,
- Ebeveynlerinin yerine konabilecek yetkin yetişkinlerin sağlanması,
- Olaylar için açıklayıcı bir bağlam oluşturulması,
- Arkadaşlarla ilişki kurma ve yapıcı aktivitelere katılma fırsatlarını verir (Masten ve Narayan 2012).
Travma sonrasında toplum sağlığı aileyi ve çocuğu direk olarak etkiler.
Toplumsal koruyucu faktörler :
- Güçlü sosyal destek ağlarının varlığı,
- Destekleyici geniş aile,
- Aile dışı danışılabilecek kişilerin varlığı,
- Destekleyici ve olumlu okul ortamı,
- Toplumda sosyal rollere ve görevlere önem verilmesi (gönüllülük, yardımlaşma gibi)
- Dini veya diğer toplumsal oluşumlara katılım sayılabilir (Chrisman ve Dougherty 2014).
Toplum aynı zamanda bireye ve aileye hangi davranışların olası olduğu ve iyi hissetmek için nelere ihtiyaç duyulduğu konusunda bir genel dünya görüşü verir. Örneğin Afganistan’da, geleneksel değerler olarak inanç, aile bütünlüğü, hizmet, gayret, ahlak ve şeref ortaya çıkmaktadır (Eggerman ve Panter-Brick 2010). Benlik saygısı ve toplumda bir yer edinmek için gerekli ölçütleri, bu toplumsal dünya görüşü verir. Bu dünya görüşü, travma sırasında ve sonrasında kabul edilebilecek davranışları, tepkileri, bunlara yaklaşımları, travmanın anlamlandırılmasını da içerecek şekilde genel bir şablon oluşturur. Bu şablona uygun davranış gösteren bireyler daha iyi ve çabuk uyum sağlayabilirler.
(Not: Türkiye Psikiyatri Derneği’nin Barış Kitabı’nda savaş ve etkileri çok ayrıntılı olarak ele alındı. Ben de buradaki bilgileri kitapta kendi yazdığım Çocuk ve Savaş bölümünden aldım. İlgilenenler için çok güzel bir kitap, öneririm.)